Muğla Menteşe’de, Belediye Başkanı Gonca Köksal Aras’ın ailesinin evine yönelik molotofkokteyli saldırı davasında yeni gelişmeler ortaya çıktı. İlk anda siyasal bir saldırı olduğu düşünülen olayın arkasında aslında bakın ne çıktı.
1 Eylül gecesi, Belediye Başkanı Aras’ın anneannesi ve dedesinin yaşadığı eve molotofkokteyli ile saldırı düzenlendi. Olayın ardından şüpheliler kısa süre içinde yakalanarak adliyeye sevk edildi.
Soruşturmanın ilk aşamalarında saldırı, CHP’liler tarafından “belediye hizmetleri ve partinin kurumsal kimliğine yönelik” bir girişim olarak değerlendirildi. 2 Eylül’de CHP Muğla İl Başkanı Av. Zekican Balcı, Menteşe Belediyesi önünde yaptığı açıklamada saldırıyı şu sözlerle niteledi:
“Bu saldırı yalnızca bir eve değil; halkın vicdanına, Muğla’nın barışına, demokrasimize yönelmiştir. Hedef yaşlı bir çift değildir; hedef halkçı belediyeciliğimiz ve kadınların siyasetteki yükselişidir. Biz korkmayız, susmayız, geri adım atmayız.Bugün buradan Türkiye’ye ilan ediyoruz: Halkın iradesini ve menfaatlerini korumaya ant içmiş olan Belediye Başkanımız Gonca Köksal Aras, hiçbir çeteye, mafyaya, rant odaklarına teslim olmayacaktır. ”

Soruşturmada Ortaya Çıkan Gerçekler
Ancak ilerleyen günlerde dosyaya giren bilgiler farklı bir tabloyu ortaya çıkardı. Azmettirici olduğu öne sürülen O.K.’nin İngiltere’de bulunduğu tespit edilerek kırmızı bülten çıkarıldı. O.K. ile bağlantısı saptanan E.U. ve T.K. tutuklandı. Soruşturmada, saldırının asıl hedefinin Belediye Başkanı’nın ailesi değil, aynı apartmanda oturan başka bir şahıs olduğu ortaya çıktı. Nedeni ise taraflar arasındaki alacak-verecek meselesi. Saldırıyı gerçekleştirenlerin daire numarasını karıştırması sonucu Başkan Aras’ın ailesinin evi hedef alındı.
Yeni Tartışma: Yanlış Yorumlar ve Hukuki Boyut
Bu gelişmeler, saldırı sonrası yapılan siyasi açıklamaların doğruluğunu tartışmaya açtı. İlk anda “demokrasiye ve kadın siyasetçilere saldırı” olarak lanse edilen olayın, aslında bir adli husumetten kaynaklandığının anlaşılması, kamuoyunu yanıltıcı bilgi verilip verilmediği sorusunu gündeme getirdi. Bu noktada akıllara, Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesi geliyor. Madde, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” fiilini suç sayıyor. Şimdi gözler, adli makamların bu çerçevede bir işlem yapıp yapmayacağına çevrilmiş durumda.
Olayın ilk yansımaları ile soruşturma sonuçları arasındaki fark, Türkiye’de benzer olayların sıklıkla siyasallaştırıldığını gösteriyor. Kriz anlarında yapılan hızlı açıklamalar, kamuoyunun algısını şekillendirse de sonradan ortaya çıkan bilgiler bu açıklamaları zayıflatabiliyor. Yanlış yorumların “yanıltıcı bilgi yayma” kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği, bundan sonraki davalar için emsal teşkil edebilir. Sonuç olarak, Muğla’daki saldırı davası yalnızca bir adli vaka olmaktan çıkıp, siyaset-hukuk-toplum ilişkisini sorgulatan bir örnek haline gelmiş durumda.
Hasan Telli

