Muğla’nın Menteşe ilçesine bağlı Akbük’te bu yaz yaşananlar, Türkiye’de kıyı politikalarının geldiği noktayı gözler önüne seriyor. Balıkçı iskelelerinin yıkımıyla başlayan süreç, aslında çok daha büyük bir sorunun yüzeye vurmuş hali: Kamusal alanların giderek özelleştirilmesi ve halkın kıyıya erişiminin kısıtlanması.
İskeleler Gidiyor, Balıkçının Geçimi Tehlikede
Balıkçıların yıllardır kendi emekleriyle kurduğu ahşap iskeleler, henüz yerine alternatif bir yapı sunulmadan yıkılmak isteniyor. Üstelik 5 gün gibi kısa bir süre verilip 98 bin TL’ye varan cezalar tebliğ edilmesi, bu kararın ne kadar ani ve halktan kopuk bir şekilde alındığını gösteriyor. Balıkçılar, sadece geçim kaynaklarını değil, denizle kurdukları yaşam bağını da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya.
Kıyıya Araçla Ulaşmak 300 TL, Plaj Mikro Ölçekte
Bu yaz halkın tepkisini çeken bir diğer gelişme, kıyıya araçla yaklaşmanın büyük oranda engellenmesi oldu. Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan kiralanan zeytinlik alana araç parkı için giriş başına 300 TL gibi fahiş bir otopark ücreti alındı. Bu uygulama, dar gelirli ailelerin kıyıya erişimini ciddi şekilde sınırladı.
Aynı zamanda “halk plajı” adı verilen alanın oldukça küçük tutulduğu, yeme-içme, duş, tuvalet gibi temel hizmetlerin ise yüksek ücretli olduğu bildirildi. Bu da sahil şeridinin büyük bölümünün fiilen işletmelere veya ücretli alanlara terk edildiğini ortaya koyuyor.
Yerel Yönetime Soralım: Kıyılar Kimin?
Tüm bu uygulamalar, “Kıyılar halkındır” ilkesinin nasıl ihlal edildiğini gösteriyor. Anayasa’ya göre kıyılar, herkesin eşit ve serbest kullanımına açık olmak zorundadır. Ancak gelinen noktada kıyılar, ekonomik gücü olanlara açık, diğerlerine ise bariyerlerle dolu alanlara dönüşüyor.
Bir yandan balıkçılara ceza, öte yandan halka 300 TL’lik otopark… Bu yaklaşım kıyıyı bir “hizmet alanı” değil, bir “rant alanı” olarak gören yönetim anlayışının sonucudur.
Kamusal Alanlar Giderek Daralıyor
Kıyıya ulaşmak bile ücretli hale gelmişken, kıyıdaki balıkçı iskelelerinin yok edilmesi, kıyının kimliğini tamamen dönüştüren bir süreci işaret ediyor. Balıkçı iskeleleri, yalnızca bir meslek grubunun değil, aynı zamanda kıyı kültürünün de bir parçasıdır. Yerine bir alternatif sunulmadan bu yapıların yıkılması, yalnızca balıkçılara değil, tüm Akbük halkına yapılan bir haksızlıktır.
Çözüm: Kıyıların Ticarileşmesine Hayır, Katılımcı Planlamaya Evet
Yaşanan tüm bu gelişmeler, Menteşe Akbük’te kıyı politikalarının şeffaf, adil ve katılımcı olmadığını gösteriyor. Planlama süreçleri halkla birlikte yürütülmeli, verilen sözler tutulmalı ve kıyılar kamusal alan olarak korunmalıdır.
Yetkililere düşen görev:
Balıkçıların taleplerini dikkate almak,
Ceza ve yıkım kararlarını geri çekmek,
Uygun, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir iskele projesini acilen hayata geçirmek,
Ve kıyılara erişimi ücretsiz, engelsiz hale getirmektir.
Çünkü kıyılar birer ticari meta değil; toplumsal hafızanın, geçimin ve doğayla kurulan ilişkinin en hassas noktalarıdır.
Haydi selametle…
Akbük’te Kıyıya Erişim Krizinde Yeni Boyut: Balıkçıya Ceza, Halka Bariyer
İlgili Yazılar
Muğla’dan Cumhuriyet’e Aynalar: Atatürk’ün Önünde Durmak da Neyin Nesi?
Bazı fotoğraflar var, filtreyle değil, farkındalıkla çekilmeli. Yoksa ortaya estetik bir kare değil, iç burkan bir tablo çıkıyor. Muğla’da Cumhuriyet Balosu yapılmış. Atatürk’ün ayakta bir fotoğrafı ortada, önünde poz vermek…
Cumhuriyet Türkiye’ye Sesleniyor: 102 Yaşımdayım, Ben Ne Bekledim, Siz Ne Oldunuz?
“Ben Cumhuriyet’im…” Bir ulusun yeniden doğduğu sabahın adıyım. 102 yaşındayım. Nice fırtınalar gördüm ama hâlâ ayaktayım. Yalnız bazen düşünüyorum… Ben sizden ne bekledim, siz bana ne oldunuz? “Benim kalbim yoksulun…

